ÇOCUKLUK BAKIŞI

 
İnsan bir yetişkin olarak hayatın içinde rolünü oynamaya başladığı andan itibaren, arada sırada geriye dönüp eski fotoğraflarına bakmalı. İki yaşındaki, altı yaşındaki, on, onbeş, yirmibeş yaşındaki fotoğraflarına bakmalı. Eğer daha yaşlıysa belli yaş dönümlerini de buna dahil etmeli. O fotoğraflarda da kendi gözlerine bakmalı, o zamanki bakışlarını görmeli ve bir aynanın karşısına geçip şimdiki bakışlarıyla karşılaştırmalı. Çocukluğundaki o masum bakışların (ve buna eşlik eden gülüşün), okula başlayıp insanlarla etkileşime geçtiği andan itibaren nasıl değiştiğini görmeli. Büyüdükçe o bakışların nasıl da daha acımasız, daha vahşi, daha tahammülsüz, daha saldırgan bir hale büründüğünü fark etmeli. Belki böylece çocukluğun o masumiyetini neden ve nasıl kaybettiğini düşünmeye başlayıp, aslında o masumiyetle birlikte insanlığını da yitirdiğini görebilir. Belki de büyümenin bedelidir bu! O hep olmayı istediğimiz "büyükler" gibi olup, sonra "keşke çocuk olsaydım" dediğimiz aşama da artık yaşlılığımızın başlangıcı oluyor... Gözlerimizin ferinin tamamen sönmeye başladığı, bedensel yetersizliklerden eski masumiyetimizi yeniden kazanmaya başladığımız döneme denk gelir bu da. Varoluşsal olarak da insanlıktan çıkmamızdan az öncesidir bu an...
Ama keşke hepimiz her yaşta o baktığımız ilk fotoğraftaki bebekte gördüğümüz bakışlara sahip olabilseydik...

Yorumlar

Popüler Yayınlar